Dönüp geriye baktığımızda, gördüklerimizle gurur duymalıyız; geçmişimizle içinde bulunduğumuz toplumsal değerlerimizle, kendimizle gurur duymalıyız. Bu bizim temel insanlık ölçümüz olmalıdır.
Gün geçtikçe küçülen dünyamızda, herbirimiz milyarlarca üyesi olan bir ailenin bireyleri gibiyiz. Birey ve insanlık bilinci, toplumsal birikimin gücünü kavrayacak noktaya çoktan ulaşmış bulunmaktadır.. Yine de bencillik ve ilkesizlik kemiren bir hastalık olmaya devam
etmektedir.
Bu noktada bütün ilişkilerin yapaylaştığı, sevgi ve dostlukların hızla kaybolduğu dünyamızda, Safranbolu bir nefes gibi hayat vermeye devam ediyor bizlere; aynı zamanda insanlığın son direnç noktalarından biri olarak karşımızda; yıkılmayan son kale, terk edilmeyen son kent,
yaşayan son tarih ve kültür olarak…
Çocukluğumuzun sıcaklığını evlerin kapılarında, kapı tokmaklarında, giriş avlularında, merdiven başlarında, ocak kenarlarında, pencerelerinde arıyoruz. Düşlerimizin bir çoğunu burada
Safranbolu‘da görüyoruz.
Safranbolu, sadece tarihi evlerden, konaklardan, hanlardan, hamamlardan, meydan ve sokaklardan ibaret değildir. Safranbolu gözünüzle görmediğiniz ama yavaş yavaş hissettiğiniz bir engin deniz dinginliğidir; ayaklarınız adeta yerden kesilir; bir başka zaman, bir
başka ana gidersiniz.. Okumaya devam et